Jung Yong Hwa - Star, You

22 Mayıs 2015 Cuma

Japon Mutfağından Dorayaki Tarifi


İzmit'te de Japon Dorayakisi adı altında satıldığını öğrendim. 
Gerçekten lezzetli, kahvaltıda bile yenir.
Yaptığım tarifleri buraya eklemeyi düşünmüştüm amma velakin şeedemedim kaç zamandır. :) 
Bundan önceki ilk tarifim Kore mutfağından kimbap yapmıştım. bkz. Türk Kimbapı
Farkettimde ordada o zaman kullandığım servis tabağını kullanmışım. :)
Şimdik geçelim Dorayaki tarifime. :)

Malzemeler:
1 su bardağı un
1/2 toz şeker
2 büyük yumurta
3-4 yk su
1/2 karbonat (evde olmadığı için ben kabartma tozu kullandım)
1 yk. bal
Yağ
Reçel
(Japon abilerim ablalarım teyzelerim bacılarım barbunya kullanırken ben reçel veya çokokrem tercih ederim)

Geçelim yapılışına. :)

Şeker 2 yumurtayı karıştırın.
Karbonatı 1ç.k. suda eritin
Ardından yumurta şeker karışımına 1 yk. kadar bal koyun ve tekrar karıştırın.
Hazırladığınız karışıma unu elekleyerek azar azar ekleyin. Karbonatlı suyuda ekleyin.
Ardından karıştırın. 30 dk. dinlendirin. 
Hamur katı ise 1 yk. su ekleyebilirsiniz. Krep kıvamında olmalı.
Tavayı önceden hafif ısıtın ve yağlı kağıt ile silin.
Kaşık ile ısıttığınız tavaya malzemenizi dökün. 
Şekerli olduğundan dolayı alt kısmı üst kısmından önce pişiyor. 
Bu yüzden çevirmekte zorlanabilirsiniz. Bir kaç denemeden sonra kapıyorsunuz zaten ne zaman çevirmeniz gerektiğini.
Bal ile şeker koymama rağmen bana birini daha az koyabilirmişim. Fakat ölçülerini ingilizce alt yazılı bir videodan edindim. Umarım beğenirsiniz. 
Afiyet olsun. ^_^


CNBLUE'yu bu işe katmasam olmazdı. Hepiciğini yedim. Üyelerde lezizdi. Dorayaki ile doğaçlama şarkı yapmışlarmıydı acaba? :) :)
Pandişimede selam olsun. ^_^

3 Mayıs 2015 Pazar

Büyümeye alışkınımda yoruldum...

Dinlendiği koltuğundan usulca kalktı ve pencereye yanaştı. Havanın rengi buz mavisini andırıyordu. Yağmur yeni yağmıştı. Uzunca bir süre caddeyi izledi. Bu loş ışıklı havayı seviyordu. Tıpkı İngiltere gibiydi. Ne düşündüğünü kimse merak etmiyordu. Belkide kimse tarafından farketmemişti yaşlı adamı. Hala farkında mı acaba olan olayların? Çünkü uzun süredir tepkisiz duruyordu.

Odasının kapısı tıklatılınca içeri bir kadın ve küçük bir oğul girdi. Yaşlı adam arkasını döndüğünde ikisinide tanımadığını gördü. Henüz 6 yaşlarındaki çocuğun ifadesine takıldı dikkati. Çok yorulmuş olacaktı ki ilk o konuştu. Annesine,

- Büyümeye alışkınımda yoruldum!!

Yaşlı adam uzun zaman sonra ilk defa gülümsemişti.

1 Mayıs 2015 Cuma

Renkleri Güzel İnsanlar

İnsanların olmadık yerlerde salak olduğu dönemleri vardır. Herkese ilan edersin. Tepki verebilecekken gücünün olmadığı anlar vardır. İşte aynen öyleyim bu ara. Özellikle dün. 

Sonrasında düşündüm, hala bir şeylere layık değilim. Eğer burada böyleysem bir sanat okulunda veya hayal ettiğim bir yerde nasıl kendimi gösterebilirim? İnsanlara iyi olmak için değil. iyi bir izlenim herkes kazanmak ister. Kendime saygınlığımı düşürmüş olabilirim. Bunun nedeni olmak istemediğim yerde uzun zaman geçirmiş olmam. Ve olmadık birine dönüşmem. İnsan ilgi alanlarınından, vaktini geçirmeyi sevdiği şeylerden, konuşmayı sevdiği şeylerden mahrum kalınca IQsunun etkilendiğini düşünüyorum. İnsanın kendini bilmeside birşeydir. İnsanları ve hayatı araç-amaç ayırımını iyi kurmak gerekir. 

Sakın birşeyde başarılı olamayacağını düşündüğünüz kişinin etkisine girmeyin. Kaybeden siz olursunuz. Ve çok konuşmayın. 

Sonrasında birileri tarafından yargılanmak, kendinden sürekli söz etmek, basit şeylerde aşırı güzel tepkiler vermek... En kötüsüde iyi bir özelliğin olduğunda kıskanılmak. Birşeylerim var diye sevilmektense kimse sevmesin zaten. Bunları anlamayacak kadar salak değilim çok şükür. Tepkilerimi gizleyebilirim, gülerken aslında gergin olabilirim. Böyle insanların sürekli yanında durması suni bir sevgi hissettiriyor. Gerçekten sıkılıyorum ve böyle insanlardan nasıl kurtulacağımı düşünüyorum. En başında haklıymışım. Yanlarında bocalamadığım insanları.. Renkleri güzel arkadaşlarımı özledim. 

23 Mart 2015 Pazartesi

Uyku Mahmurluğu

Sabahlığını giyip verandaya oturdun. Hava henüz aydınlanmamıştı. Yüzüne bakmaya çalışıyordum. Sanki yoktu! Dalgalı saçlarında ay ışığı vardı. Havalanıyordu.

dedin ki;
- Neden hepsi yaşını merak etti?
- Onları görmedim.
- Adını bile söylememiştim.
...
- Kendini ifade etmeye çalışıyordun.
- Hiç başarılı olmadım.
- Zorunda değildin.

Güneş doğmaya başlayınca arkamı döndüm ve yorganın altına girip uyumaya devam ettim. Muhtemelen yine kaybolmuştu. Uyandığımda hatırlamayacağım. Hiç söylemediğin cümlenide hatırlamayacağım.

- Hep sormak istemiştim.

Bunu her söylediğinde yok oldu hayalin güneş ışığı ile. Devamı gelmedi hiç. Güneşe saklandığından beri geceleri ayaktayım.

14 Mart 2015 Cumartesi

Üç Kez Seni Seviyorum Diye Uyandım.



Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.

Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.

Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.

Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.

Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.

Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
-İlhan Berk-



Seni neden sevdiğimi biliyorum artık. 6 yıl boyunca sordum kendime. Arada bir yalnızlığa adını dilime pelesenk ederdim. "Of" demek yerine...

Hatırlamamak daha iyi sanırım.

6 Yıl dediysem şimdiki durum hakkında fikir yürütemezsin. Hala kalkanlarım var benim.Çocukkende böyleydim.

O kadar kızdım ki, özgüvenimi benden alan deve boylu kadına... Bugün bile başka etkileri var üstümde. Benim kalkanlarım sana değildi. Elbette başka meseleler vardı. Benim kalkanlarım 10-11 yaşımdayken, deve boylu kadınaydı.. Benim kalbimi yere atıp topuğu ile parçalamıştı. Çürük bir koku yayıldı sonra, alayınızdan nefret ettim. O gün yüzümün rengi ayakkabısına bulaşan kalbimin rengiydi. Bakmayın öyle deve boylu dediğime, yıllar sonra karşıma çıktığında o kadar uzun boyluda değilmiş...

Ben seni neden sevdiğimi biliyorum artık. Hepsini açıklamam. O kadın olmasaydı senden duyduğum tek şey parmaklarından çıkan ses olurdu... Ve ben seni tanımazdım. Bu kadar yorgunluk acı değil mi?... Bu bir itiraf değil. Okumanı isteseydim sana söylerdim.

1 Mart 2015 Pazar

Konu aslında "Hayatımızda Fermantasyona Uğrayan İnsanlar" olmalydı. Hala silebilirim!" (Sildi)


Gidenler...

Hep uzun yıllar süren arkadaşlıklarım olsun istemişimdir. Farkettim ki büyüdükçe kendilerince şekillendiler. Hayat seçimleri, yaşam biçimleri, tercihler... bir sürü ıvır zıvır.
Gerçek var mı? Ne için gittiler? Hepsi bencillikleri ile belkide. Bastırılmaz histerik duygular. (Tamam ablacım, son kez kullandım o kelimeyi) Bazıları "inatla" yıpranmış.

Herneyse...

Bir tohum nasıl filizlenip ağaç oluyorsa, eski haline dönmüyorsa bu da onun gibi. Son dönemde yaşadıklarımla ilgili değil bu konu. Başlıkta görüldüğü üzere "Hayatımızda Fermantasyona Uğrayan İnsanlar"
Neyi sildiğimi merak edenleriniz vardır belkim. Sizide o bilmemezliğin içine koydum. "Bunun içindeyim" diyebilirsiniz. Biraz çocukluğumdan bahsettim.Yok baya baya olay anlattım...

Şimdi bulunduğum noktadan bakıyorumda, hiçbirisi kendim gibi değil. Seviye anlamında. Olması gerektiği gibi olmadıklarından gittiler. Geçtiğimiz gün kaybettiğimiz rahmetli Yaşar Kemal diyor ya! "o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler." Güzel olduklarını söyleyemem ama iyikide gittiler.

İnsan neden yaşar? Bir insan için değil, birkaç insan içinde değil. Mutlak gerçeğin farkında olup inançlı insanlar bilir. Burası sınav dünyası. Kısacası ölmeye geldik.

İnsanlar birbirine alışınca rahat davranır. Kalp kırmaya gelince, kötü sözler söylemeye gelincede öyle. Üniversiteye başlamadan önce kimseyle uzun süre arkadaşlık yapmak istemiyordum. 1 yıla yakın bu devam edince sonradan, tabi ki cici mi cici bir arkadaşla tanıştım. ardı geldi sonra. ^-^ Bir çeşit dönemden geçtiğim için öyle hissediyordum. Amma velakin bu garip dönem sona erince yeni şeylerin iyileştirdiğini gördüm.

Mantığın duyguların önüne geçtiğinde yeni birşeyler daha öğreniyorsun. Birşey daha öğrendim. Karşındakine ne söylersen söyle, ne kadar çok kişisel gelişim kitapları okusanızda faydası olmaz. Yazanların bakışı ile siz bir değilsiniz. Yaşamadan geçmiyor.

Dedim ya burası sınav yeri diye. Her an sınandığımızın farkında olmalıyız.

Üçgen şeklinde kocaman bir evin çatısını düşünün. Koruduğunuz bütün duygular bunun içinde saklı.
Birde kocaman bir bağ düşünün. Herşey apaçık alanda.

Hangisi gerçeğe daha yakın?

Bunları duygularımı kaybettiğim için mi yazıyorum. "Kaybetmek" ifadesi yerine daha başka birşey. Çünkü nerede olduklarını hatırlamıyorum.

4 Ocak 2015 Pazar

Bu İki Çarpı İşareti Kadar Basit!

Yeni bir ülkeye gelmenin bilinmeyenlerle dolu heyecanı. O günkü kadar sıradan. Hayatta buraya kadar gelen herkes aynısını yaşardı. Bu yüzden sıradan.

- Buraya geldiğimizde olan herşeyi sıfırlamak isterdim.

- Yapabilirsin. Burada tasarla yeniden. Ama temizlediğinden emin ol iç dünyanı. Her defasında vicdanın otomatik olarak kendini kontrol edecek. Rahatsız olacaksın. Merak etme geçtiğinde iyi olacaksın. Geçmişte yok sayamadığın şeyleri bugün var sayıyor musun?

- Düşüneceğim.

Bir süre sessiz kaldılar.

- Ben yokken idare edebildin mi?

- Ben herzaman idare ederim.

Sessizliğin içinde, musluğun altında küçük kaba damlayan suyun sesi... Hiç konuşası gelmeyen bir kadının ıssızlığını anlatır gibi.  Göküyüzünün kapalı, havanın soğuk ve nemli olmasından kaynaklanabilir miydi bu odadaki atmosfer?